KADIN’IN TESETTÜRÜ İLE İLGİLİ DERİN, UZUN VE DELİLLİ BİR YAZI!!!
EĞER İTİRAZI OLAN VARSA DELİLLERİ İLE EHL-İ SÜNNET İTİKADINA UYGUN GETİRSİN!!!!
PEÇE
Kadınların sokakta gezerken yüzlerine örttükleri seyrek dokunmuş örtü, nikab; kovandan bal alırken yüze geçirilen ince tel kafes. Peçe kelimesi İtalyanca “pezzeto"dan alınmıştır. Peçelemek, bir şeyi belli olmaması, seçilmemesi için örterek gizlemek demektir. Günümüzde ülkemizin bazı yörelerinde ve diğer bazı İslâm ülkelerinde özellikle genç kadınların sokakta yabancı erkeklere karşı yüzlerine baş örtülerinden ayrı olarak, yüzü göstermeyen fakat bunu takanın dışarıyı görebileceği bir tül taktıkları görülür. Kimi zaman da baş örtüsünün bir bölümü ile iki göz veya bir gözün dışında kalan yüz kısmı örtülür.
Kadının yüz kısmının sokakta veya yabancı erkeklerin yanında örtülüp örtülmemesi problemini İslâmî açıdan şu şekilde değerlendirmek mümkündür.
Kuran-ı Kerimde kadının örtünme sınırları şöyle belirlenir: Ey Peygamber! Mümin kadınlara söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar, açıkta kalan yerler dışında, ziynetlerini göstermesinler. Baş örtülerini yakalarının üstüne indirsinler” (en-Nûr, 24/31); Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle. (Bir ihtiyaç için dışarıya çıkarken) dış örtülerini üzerlerine alıp örtünsünler. Bu, onların başkaları tarafından tanınıp rahatsız edilmemeleri için daha uygundur" (el-Ahzâb, 33/59); İlk cahiliye devri kadınlarının açılıp saçıldığı gibi açılıp saçılmayın" (el-Ahzâb, 33/33); Kadınlar gizledikleri süslerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar" (en-Nûr, 24/31)
Yukarıdaki ayetlerde bir “baş örtüsü”, bir de “dış örtü” olmak üzere iki parça örtüden söz edilmektedir. Baş örtüsünün yakaların üstüne inecek şekilde örtülmesinden amaç; kadının baş, saç, kulak, boyun, gerdanlık ve göğüs kısımlarının örtülmesidir. Çünkü İslâm'dan önceki Arap kadınlarının başları tam olarak açık değildi. Onlar baş örtülerini enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açıkta kalır, ziynetleri görünürdü. Dış örtü ise kadının vücûdunu örten, altını göstermeyen ve vücut hatlarını ortaya koymayacak şekilde bolca olan bir örtüdür.
Yüz'ün örtülmesine ait ayetlerde bir açıklık yoktur. Ancak “ziynetlerini veya ziynet yerlerini açmasınlar” ifadesinden, kadının yüzünün ziynet ve güzellik yeri olduğu düşünülerek bu kısmın örtülmesi gerekip gerekmediği İslâm hukukçularınca tartışılmıştır.
Hanefi ve Mâlikîlere göre, örtünmeyi emreden ayette; “ziynetlerden açıkta kalan yerler müstesnâ” (en-Nûr, 24/31) ifadesi; kadının sokakta örtmek zorunda olmadığı bazı yerlerinin bulunduğunu gösterir. Bu yerler de yüz ve ellerden ibarettir. Bazı sahabe ve tâbiîlerden bu görüş nakledilmiştir. Saîd b. Cübeyr, Atâ ve Dahhâk bunlardandır (bk. et-Taberî, Câmiul-Beyân fî Tefsîril-Kur'an, XVIII, 118).
Bu konuda dayanılan önemli delillerden birisi de Hz. Âişe (r.anhâ) dan nakledilen şu hadistir: “Ebû Bekr (r.a)‘in kızı Esmâ (ö. 73/692), üzerinde ince bir elbise varken, Allah Resulünün yanına geldi. Resulullah (s.a.s) ondan yüz çevirerek şöyle buyurdu:
“Ey Esmâ! Kadın âdet görme yaşına ulaşınca şurası ve şurasından başka yerinin görülmesi uygun değildir. ” O, bunu söylerken yüzünü ve ellerini gösterdi” (Ebû Dâvud, Libâs, 31; Kurtubî, el-Câmi’ Li Ahkâmil-Kur'an, Beyrut 1405, XII, 229).
CİLBAB DIŞ ÖRTÜ NEDİR?
Diğer yandan kadının namazda ellerini ve yüzünü açık tutabileceği konusunda görüş birliği vardır. Namaz dışında da bu yerlerin avret sayılmaması gerekir. Çünkü namazda avret yerlerinin örtülmesi farzdır. Bu yerlerin örtülmemesi, farz olmadığını gösterir. Kadın hac'ta da el ve yüzünü açık tutmaktadır.
Kadın iş yaparken, gerekli eşyayı tutarken ve hatta örtüsünü örterken bile ellerini açmaya muhtaç olduğu gibi, çevresini görme, nefes alıp verme bakımından yüzünü örtmesinde güçlük vardır. Diğer yandan şahitlikte, mahkemede ve nikâh gibi muamelelerde yüzün açılmasına ihtiyaç vardır. Bu yüzden “zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur” kaidesince bunların açılmasında bir sakınca yoktur (Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1960, V, 3505, 3506).
Şâfiî ve Hanbelîlere göre yüz ve eller de avret yeri sayılır. Onlara göre, “Ziynetlerini açmasınlar” ayeti, ziynetin açılmasını yasaklamaktadır. Ziynet de ya yaratılıştan olur yüz ve eller de bu kapsama girer. Ya da dışarıdan süsleme şeklinde olur. Elbise, mücevherat, boyama, kaş yakınma gibi. Ayet, ziynetlerin açılmasını mutlak olarak yasakladığına göre, yabancı erkeklerin yanında ziynet sayılan yerlerin açılmaması gerekir. Bu iki mezhep, “Ziynetlerden açıkta kalan kısım müstesnâ…” ifadesini kasıt ve tasarlama olmaksızın kendiliğinden rüzgar, bağın çözülmesi vb. sebeplerle örtünün açılması şeklinde te'vil etmiştir (Muhammed Alî es-Sâbûnî, Tefsîru Âyâtil-Ahkâm, Dımaşk 1397/ 1977, II, 155).
Hadisten dayandıkları deliller şunlardır: Cabir b. Abdillah, “Allah elçisine, ansızın bakışın durumunu sordum. “Gözünü çevir” buyurdu” demiştir (Ebû Dâvud Nikâh, 43; Tirmizî, Edeb, 28; Ahmed b. Hanbel, IV, 358, 361). Ansızın bakılan yerin, kadının eli ve yüzü olması akla ilk gelen husustur. Abdullah b. Abbas (r.anhümâ)‘dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulu, Fadl b. Abbas'ı hacda terikesine almıştı. Fadl, güzel saçlı ve yakışıklı bir genç idi. Bir kadın gelip Allah Resulünden fetvâ sordu. Fadl ona bakıyor, o da Fadl'a bakıyordu. Allah Resulü, Fadl'ın yüzünü öbür yana çevirdi” (Buharî, Meğazî, 77; Hac, I ; Müslim, Hac, 407).
Buradaki örtme, fitneye düşme, yani zinaya yol açma tehlikesi yüzündendir. Ancak hadislerde “kadının yüzünü örtünüz” veya “kadının yüzü de avrettir” anlamı açıkça ifade edilmemiştir. Bazı sahabilerin kadınlara şehvetle bakmaları veya anlamlı bakışlarıyla kadınları rahatsız etmeleri önlenmek istenmiştir. Böyle bir fitne korkusu doğunca, mümin kadınların da iffetlerini koruması ve erkeklerin dikkatli bakışlarına hedef olmaması amaçlanmalıdır. Sahabe hanımlarının yüzlerini örttükleri açık olarak nakledilmediği için, bu konuda bir icma'ın varlığından söz edilemez. Belki genç ve güzel bazı bayanların, erkeklerin rahatsız edici bakışlarından korunmak ve gönül dünyalarını daha temiz tutabilmek için başvurdukları bir korunma biçimidir (Bilgi için bk. Kurtubî, a.g.e., XII, 229 vd.; es-Sâbunî, a.g.e., II, 154 vd.; et-Taberî, a.g.e., XVIII, 118; Muhammed Eyyûb Kâkül, 2. baskı, Suriye t.y., s. 27 vd.; Elmalılı, a.g.e., V, 3505 vd.; İbrahim Cemel, Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, terc. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1989, s. 124 vd.; Faruk Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, İstanbul 1989, s. 243 vd.
Islâmî kadın elbisesi tipi sözkonusu olunca, günümüzde en çok tartışılan konulardan biri de, “cilbab” ın ne olduğu konusudur. Biz bu konuyu en geniş şekliyle araştırıp anlatmayı deneyecegiz. Ta ki, bu konuda artık tartışma olmasın ve müslümanlar bu doğrultuda bir adım daha ilerlesinler.
Bilindiği gibi Kur·`ân-ı Kerîm`de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kiyafeti konusunda detaylı sayılacak emir ve yasaklar vardır: Kadınlara zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları, başörtülerini yakalarını kapatacak biçimde üzerlerine atmaları, zinetlerini duyurmak için ayaklarını yere vurmamaları, “cilbablarını” üzerlerine sarkıtmaları ve süslü püslü sokaga çıkmamaları emredilmiştir ki, bunlar işin teferruatına kadar belirtilmesi anlamını taşır. Bunlara bir de Resûlullah Efendimizin açıklamaları eklenirse. kadın kiyafetinin, üzerinde ne kadar önemle durulması gerektiğini anlamış oluruz.
Nûr Sûresi`ndeki bir âyette Allah (c.c.): “Kadınlar, başörtülerini, yakalarını örtecek biçimde başlarına örtsünler” (Nûr (24) 31.) emrini vermiştir. Bu âyetten daha sonra gelen “Ahzâb” âyeti ile de Allah “…Mü`minler`in kadınlarına da söyle, cilbablarını üzerlerine sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar.” (Ahzâb (33) 59.) emrini vermiştir. Işte daha sonra gelen bu “cilbab” âyeti, önceki ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilâve bir örtü ve elbise emrediyor demektir. İşte Islâm bilginleri bu noktadan ve bu âyetin işin başında anlaşılıp uygulanma biçiminden hareket ederek, “cilbab” hakkında çeşitli yorum ve tanımlamalar getirmişlerdir. Biz önce onları görecek, sonra da bir sonuca varmaya çalışacağız.
Tefsirlere ve klasik Arapça sözcüklere baktığımızda, “cilbab” için şu değişik tanımların yapılmış olduğunu görürüz: Kamîs (üstlük), kadınların başlarını ve göğüslerini örttükleri ridadan küçük, başörtüden büyük elbise; milhafe yani çarsaf, milhafeden küçük geniş elbise, kadının normal elbiselerini örttüğü üst elbise, vücudu baştan ayağa örten elbise; mikna`a, yani peçe, başörtünün üzerinden örtülen rida; peştemalve rida, kadının bulüzünün ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarsaf.. (Örnek olarak bk. Zâdü`I-mesîr VN/422 ve Sabunî N/382. Bu tanımlar “cilbâb” kelimesinin pekçok tefsirden çıkarılan tarifinin özetidir. Öyleki, bunların dışında bir tanımı yok gibidir.) “Cilbab” için söylenenlerin farklı olanları bunlardan ibarettir.
Görüleceği gibi bu tanımlarda genellikle belirlenen ortak özellik “cilbab"ın giyilenden çok, bürünülen ve normal giysinin üzerine atıverilen bir üstlük olduğudur.
Tefsircilerimiz bize cilbab`ın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de anlatırlar. Meselâ:
Ibnü`1-Cevzî: Başlarını ve yüzlerini örterler.
Ebû Hayyân: “cilbablarını idnâ etsinler” ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. “Üzerlerine” denmekle de yüzleri kastedilmiştir. Çünkü Cahiliyyet Döneminde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi.
Ebu`s-Su`ûd: Kadın cilbabı başına atar, ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu âyet; kadınlar herhangi bir sebeple çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler anlamına gelir.
Süddî de: Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar, demiştir.
Ibn Kudâme: Cilbab (giyilmeyerek) entari üzerinden kuşanılır.
Ibn Abbas: Kadınlar hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler.
Ibn Şîrîn: Ubeyde es-Sem`ânî`ye cilbabın niteliğini sordum: Bir çarsaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü: (İşte cilbab böyle kuşanılır demiş oldu.) (bk. Zâdü`I-mesîr V/250; Ebu`s-suûd VI/81; ibn Kudâme, el-Mugnî I/602; Ebû Hayyân, el-Bahru`l-muhît V/250; Sabûnî, Ravâyi N/283, 381.)
Elmalılı, âyette geçen: “cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar” ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:
“Bu açıklamada da iki şekil vardır: Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi.) Ikincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmakdır. (1310`da Istanbul`a geldiğim zaman, Istanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi). (Elmalılı, Hak Dinî V/3928.)
Cilbabda dış elbisede renk önemli midir?
Ne örtünme âyetleri, ne de onları açıklayan hadîsler, kadınların, şu, ya da bu renkte cilbab giymeleri gerektiğini söylememişlerdir. Buna göre kadın ister siyahtan, isterse beyazdan cilbab edinir.
Ancak ilk müslüman hanımlar ve özellikle de Resûlullah`ın dönemindeki sahabî kadınlar cilbabın görev ve esprisini çok iyi kavradıklarından olacak ki, genellikle siyah rengi tercih etmişlerdir. Meselâ Ümmü Seleme Annemiz: “Cilbab âyeti indigi zaman, Ensâr kadınları siyah giysilere büründüklerinden ötürü, başlarında kargalar. varmış gibi çıktılar” (Cessâs, Ahkâmü`l-Kur`ân NI/372; Sabûnî N/382.) demiştir.
Şairler de cilbabı hep siyah olarak düşünmüş olacaklar ki, siyah ve koyu renkli konuları cilbaba benzetegelmişlerdir.
Sonra, cilbabın verdiğimiz tariflerinden de anlaşılacağı gibi, cilbabın asıl görevi kadının zinetlerini örtmesi ve dışarıda kadının çekiciliğini azaltmasıdır; bunu ise koyu renkler daha güzel yaparlar. Buna göre; farz ya da vâcip veya sünnet değildir ama, cilbabın koyu renkten olması daha güzeldir, denebilir.
Bundan olacak ki, büyük Tefsirci Alûsî şunları söyler:
“Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren bir çok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri örtülerde (cilbab olamayacakları gibi), gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına böylece çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve kadınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşması, gayret, yani övülen kıskanma azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hattâ çoğu zaman da bunu bizzat kandilerinin emretmeleridir… Bütün bunlar Allah`ın Resûlü`nün müsaade etmediği şeylerdir. Lâhavle ve-lâ kuvvete illâ billah…” (Alûsî, XVNI/146.)
Bütün söylenenleri gözönünde bulundurduğumuzda, sonuç olarak cilbab için şunlar söylenebilir:
1. Cilbab, kadının evinden çıktığında başörtüsünün de üzerinden büründüğü bir dış elbisesi ve üstlüktür.
2. Cilbab`in bütün vücudu örtmesi, genellikle en uygun model olarak görülmüştür. En azı, yakaları örtecek kadar büyük bir başörtüsü olmasıdır.
3. Cilbab`ın asıl fonksiyonu, kadının vücut hatlarını ve süsünü örtmek suretiyle, bakanlara iffetli ve namuslu bir kadın olduğunu hatırlatmasıdır.
4. Cilbab`da renk emredilmiş olmamakla beraber, siyah ya da koyu renkli olması daha makbuldur.
5. Yurdumuzda giyilen kadın giysisi modellerinden cilbabın târifine en uygun olanı, çarşaf ve Doğu`daki “ihram"dir. Atkı ve omuzlarla beraber belden yukarısını örten geniş başörtüler ve Karadeniz Bölgesinin mendilleri de bazı tariflere göre cilbab sayılabilir.
6. Çünkü cilbab, atılan, sarkıtılan ve bürünülen bir giysi olarak tanımlanmış ve uygulanmıştır.
7. Kara çarsaf iyi bir cilbab olmakla beraber, cilbab sadece kara çarşaftır, demek yanlıştır. Koyu renkli ve vücut hatlarını belli etmeyecek kadar geniş abaye gibi pardesüler de bele ve göğüslere kadar sarkan koyu bir başörtüsü ile birlikte “cilbab” sayılabilir. Cilbabin ilk uygulamalarından anlaşılan sekle göre kolsuz ve bürünülen bir elbise olduğu görülürse de böyle olması zorunda değildir.
Kadın Elbisesinde Aranan Özellikler
Islâm bilginleri kadının avreti ve elbisesi ile ilgili olan bütün âyet ve hadisleri gözönünde bulundurarak kadın elbisesi için aşağıdaki özelliklerin şart olduğunu belirlemişlerdir:
l. “Cilbab” âyetinde anlatılan biçimde bütün bedeni örten bir elbise olmalıdır: Bundan sadece, fitne olmadığı zamanlarda eller ve yüz istisna edilebilir.
2. Ince ve şeffaf olmamalıdır: Çünkü giyinmekten maksat, bedeni göstermemektir. Halbuki seffaf bir elbise vücudu gösterir, hattâ bazan daha câzip hale getirir. Dolayısı ile bu tür bir elbise giyen bayan “zinet yerlerini göstermesinler” emrine uymuş olmaz. Resûlullah Efendimiz, ince bir elbise ile yanına giren baldızı Esma dan yüzünü çevirmiştir. (Ebû Dâvûd.) Âişe annemiz, ince bir başörtüsü ile gördüğü Abdurrahman kızı Hafsâ`nın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü örtmüştür. (Ibn Sa`d, Tabakât VllI/71-72; Muvatta` Lebs 6.) O zamanın imkânları ve kalın iplikleriyle örülen kumaşlar ince sayılabileceğine göre, günümüzde özellikle ilgi çekmek için yapılan şeffaf bezlerin durumu daha iyi anlaşılır.
3. Dar olup, vücut hatlarını belli etmemelidir: Dar elbise giyen kadını Resûlullah Efendimiz çıplak saymış ve cehennemlik olduğunu bildirmiştir. (el-Câmiu`s-sağîr 332.) Yine Efendimiz (s.a.s.) bazı “giyen çıplak” kadınlardan söz etmiş ve bunların Allah`ın lânetine ugrayacaklarını ve Cehenneme gireceklerini bildirmiştir. “Giyen çıplak” terimini Şerahsî:“Ince elbiseler giydiklerinden dolayı çıplak gibi olan kadınlardır”, diye açıklamıştır. (Serahsî, Mebsût VNI/155.)
Hz. Ömer Halife iken halka dağıttığı bir çeşit elbisenin, vücut hatlarını belli edeceği için kadınlara giydirilmemesini emretmiştir.(Beyhakî N/234-35; Serahsî, Mebsût X/155.)
Kadının vücut hatlarını dışarı vuran elbiseye bakmak o uzuvlara bakmak sayılmıştır.
Ibn Âbidin; “Kim bir kadını arkadan hayâle dalar ve kemiklerinin şekli belirecek derecede elbisesini görürse, Cennetin kokusunu duyamaz” hadisini delil tutarak, uzuvların şeklini belli eden elbise, kalın olsa ve cildi göstermese bile yasaktır, demiştir. (Ibn Âbidîn.)
4. Kokusunu yabancılar duymamalıdır: Yerinde de gördüğümüz gibi, Allah Resûlü Efendimiz, kokuyu çok övmek ve tavsiye etmekle beraber, başkalarının duyacağışekilde koku sürünüp çıkan kadının zina etmiş gibi günah alacağını bildirmiştir. Koku sürünüp camiye giden kadının namazının kabul olunmayacağını haber vermiştir. (Ebû Dâvûd, teraccul 7; Tirmizî, edep 35; Nesaî, zîne35; Dârimî, isti`zân 18.)
5. Erkek elbisesine benzememelidir: Allah Resûlü Efendimiz, “erkeğe benzeyen kadına ve kadına benzeyen erkeğe Allah lânet etsin” buyurmuş ve böyle olanları evlerinize sokmayın, diye emir vermiştir. (Buhârî, Libas 62; Ebû Dâvûd, edep 53; Tirmizî, edep 34. )
Modern tıp da bu tür görünümlerin dengesizlik olduğunu ve gerek giyim kuşamda, gerekse tuvaletinde karşı cinse benzeme eğilimini “homoseksüellik"le açıklayarak, “seksüel stimulus bozuklukları” türünden değerlendirmesi, bu maddenin anlaşılması için çok ilginçtir. (Ayhan Songar, Psıkıyatri, Psikoloji ve Ruh Hastalıkları.)
6. Elbisenin kendisi de süslü olmamalıdır: Çünkü kadınların yabancılara zinetlerini göstermeleri âyetle yasaklanmıştır. Allah Resûlü kendisine bîat eden kadınlardan, cahiliyye kadınları gibi, zinetlerini göstererek çıkmamaları üzere bîat almıştır. (Taberî I/79; Heysemî, Mecma`ur-zevâid VI/42.) Kadının yabancıya göstermediği elbisesi istediği kadar süslü olabilir.
7. Gayrı müslimlerin özel elbiselerine benzememelidir: Çünkü Efendimiz: “Kim hangi millete benzerse ondandır” (Ebû Dâvûd, libâs 4; Müsned N/50; Benzer bir hadîs için bk. Tirmizî, isti`zân 7.) buyurmuş ve müslümanları devamlı, başkalarından ayrı olmaya çağırmıştır.
8. Üzerinde Kur`ân-ı Kerîm âyetleri işlenmiş olmamalıdır. (bk. Kal`acî, Mevsû`atü-fıkh-ı Ibrahim en-Nehaî N/590-91. )
9. Ayakkabılar dikkat çekilecek derecede ses çıkaracak türden olmamalıdır. Allah (c.c.); “… Gizlediklerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar..” (Nûr (24) 31.) buyurmuştur.
Kadın süslü püslü elbiselerini namahremi olmadığı yerde, evinde, kocasının yanında giyecektir.
Islâm sanıldığı gibi kadının süslenmesini ve güzel giyinmesini yasaklamamış, tersine izin vermiştir. Hattâ altın ve ipek gibi değerli takı ve kumaşları erkeğe yasaklarken kadınlara serbest etmiştir. Çünkü kadınlar tabiaten süslenmeye eğilimlidir.
AHZAB 59
a) Tefsir kaynaklarında görebildiğimiz kadarıyla, ayette yer alan “En Yu’rafne” ifadesi, (onların tanınmaması için değil), “onların tanınması için” manasına gelir. (bk. Taberi, Maverdi, Razi, Kurtubi, Beydavî, Nesefi, ilgili ayetin tefsiri)
b) Buradaki tanınmaktan maksat ise, tanınsınlar ki, cariye olmadıkları, hür kadınlar oldukları açıkça bilinsin. Kadınların tanınmalarından maksat, onların şahıs olarak kim olduğu değil, vasıf olarak hür ve iffetli olduklarının bilinmesidir. (bk. adı geçen tefsirler)
İmam Maverdi, bu tanınmayı iki unsurla ifade etmiştir:
“Cariye olmadıkları, bir de namusunu korumayan iffetsiz kadınlardan da olmadıklarını göstermek.” (Maverdi, ilgili yer)
Bunu şöyle de ifade edebiliriz: “Örtülerini üzerlerine alsınlar ki, hür ve iffetine düşkün kadınlar oldukları bilinsin”
İlgili ayetin tam meali şöyledir: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle: Ev dışına çıktıkları zaman dış elbiselerini üzerlerine salıversinler. Böyle yapmaları onların iffetli tanınmaları ve kendilerine sarkıntılık edilerek incitilmemeleri yönünden en uygun bir davranıştır. Allah gafurdur, rahîmdir/çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.” (Ahzab, 33/59)
c) Ayette yer alan Cilbabın nasıl bir örtü olduğu konusunda farklı yorumlar vardır.
İbn Mesud ve Hasan Basri’nin görüşüne göre, Cilbab, Rida demektir. İbn Cübeyr’e göre, Cilbab, Kına’a demektir. Kutrub’un görüşüne göre, Cilbab kadının normal elbiselerin üzerinde giydiği herhangi bir örtü anlamına gelir. (Maverdi, a.y)
İbn Kesir’in bildirdiğine göre, İbn Mesud, Übeyde, Katade, Hasan-ı Basri, Said b. Cübeyr, İbrahim Nehaî, Ata el-Huresanî ve daha başka alimler, “Cilbab”ı normal Hımar denilen baş örtünün üzerine örttükleri Rida denilen bir örtüdür. (İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
Elmalılı Hamdi Yazır da Cilbabın farklı algılamalarıyla ilgili, olarak şunları belirtmiştir:
“CİLBAB: Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır. “Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir.” “Tepeden tırnağa örten giysidir”, “Kadınların tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir.” “Çarşaf ve peçedir.” (Elmalılı, ilgili ayetin tefsiri)
d) Ayette yer alan örtünün ölçüsünün ne olduğu konusunda farklı görüşler vardır.
Ubeyde es-Selmanî’nin başını çektiği bazı alimlere göre, böyle bir örtünün ölçüsü, bir göz hariç bütün bedeni örtmektir. İkrime’nin başını çektiği diğer bazı alimlere göre ise, baş örtünün üzerinde bağlayarak yakayı örtecek şekilde örtünmektir. (bk. Maverdi, a.y)
Özetle denilebilir ki, Cilbab: kadınların dışarıya çıktıklarında normal elbisenin üstünde giymeleri emredilen bir dış örtüdür.
Diğer bir ifadeyle, Cilbab: Müslüman kadını baştan aşağı örten çarşaf, ferâce ve câr gibi bir dış kıyafettir. Gerek Medine döneminde gerek daha sonra ki dönemlerde mümin kadınların evden dışarıya çıktıkları vakit üstlerine giydikleri bol ve geniş bir örtü olup, onları tanınmayacak şekilde örten bir nevi çarşaf demektir. Cilbab mümin kadınların Allah'ın tesettür emrine uymak için giydikleri dış örtünün Kur'an-ı Kerîm'deki adıdır.
Bu örtünün yüz dahil, bir göz hariç bütün bedeni örten bir elbise olduğunu söyleyenlerin yanında, bunun yüz ve elleri kapsamadığını söyleyenler de vardır.
Nur suresinin 31. ayetindeki “Mümin kadınlara söyle, gözlerini (harama karşı) yumsunlar, ırzlarını korusunlar. Görünmesi zaruri olanlar hariç ziynetlerini göstermesinler. Baş örtülerini yakalarının üzerine sarksınlar” mealindeki ifadeleri de göz önünde bulundurarak, bir fitne tehlikesi olmadığı sürece, kadınların yüz ve ellerini örtmeyebileceklerini söyleyen alimler de vardır.
İşin azimet yönü, çarşaf veya çarşaf gibi bir elbise giymek ve peçe takmaktır.
Ruhsat yönü, ise fitne olmadığı zamanlarda el ve yüz açık kalacak şekilde geniş bir pardösü, manto giymektir.
Tesettürde Ölçü Nedir?
Tesettürde ölçüyü Allah ve Resûlü Hz. Muhammed belirler. Zira, tesettür bir ibadettir; bu nedenle nasıl ve ne kadar olacağını diğer ibadetler gibi Kur’an ve hadislerden öğreniyoruz.
Allah ve Resûl’ünün belirlediği ve uygulamamız gereken tesettür ölçüleri şu şekildedir :
Kadın ve Erkeğin Avret Yerinin Sınırları Nerelerdir?
Kadınların zinet yerleri diye bilinen yüz, el ve ayaklarıyla, iş ve hizmet anında başının, saçının, kulaklarının, boynunun, kollarının ve inciklerinin mahremleri tarafından görülmesinde bir sakınca yoktur (Nur, 24/31). Ancak fitne endişesi varsa kadının gerekli tedbirleri alması ve örtünmeye daha özen göstermesi gerekir (Kasani, Bedaiü’s-sanai’, V, 120-121).
Kadının mahremi olan kimseler Nur Suresi’nin 31. ayetinde şöyle sıralanmaktadır :
- Kocası
- Babası
- Kocanın babası, babasının babası
- Kendi oğulları, oğullarının oğulları
- Kocasının oğulları (üvey oğulları) ve onların çocukları
- Erkek kardeşi ve onların oğulları
- Kız kardeşin oğulları ve onların oğulları
- Müslüman kadınlar
- Kadınlara ilgisi kalmamış yaşlı erkekler
- Cinsellik konusunda henüz fikir sahibi olmayan küçük çocuklar
Bunların dışında dede, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, sütkardeş, sütbaba gibi kendileriyle sürekli olarak evlenme yasağı bulunan kimseler de kadının mahremleri arasında yer alır (Kasani, Bedaiü’s-sanai’, V, 121).
Tesettürde Kıyafet Ölçüsü Nedir?
İslamiyette kadınlar için herhangi bir kumaş sınırlaması yoktur sadece giyilen kumaşın, teni ve vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde olması gereklidir. Yani şeffaf ya da tül gibi kişinin içini gösteren kumaşlar tesettüre uygun değildir.
Bu konu ile ilgili hadis-i şerifler mealen şu şekildedir :
Hz. Aişe’nin rivayetine göre, kız kardeşi Hz. Esma bir gün Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam’ın huzuruna gitti. Üzerinde altını gösterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Rasulullah aleyhissalatu vesselam onu görünce yüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu :
“Ya Esma, bir kadın buluğ çağına erince (yüzünü ve ellerini göstererek) bunlardan başka bir tarafının görünmesi sahih olmaz.” (Ebû Dâvud, Libas:31)
Sahih-i Müslim’de Ebû Hüreyre radıyallahu anh tarafından rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, giyindiği halde çıplak olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların cehennemlik olduklarını, cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler. (Müslim, Libas,125)
Alkame bin Ebi Alkame annesinin şöyle dediğini rivayet eder :
“Abdurrahman’ın kızı Hafsa’nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Aişe’nin huzuruna girdi. Hz. Aişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.” (Muvatta’, Libas, 4)
Hz. Ömer radıyallahu anh ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mü’minlere ikazda bulunmuştur. (Beyhakî, Sünen, II/235)
İmam Serahsi bu nakilden sonra, kadının giydiği elbise çok ince de olsa yine aynı hükmü taşır, şeklinde bir açıklama getirir. Daha sonra da, “Giyindiği halde açık” olan mealindeki hadisi kaydeder ve şöyle der:
“Bu çeşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, örtünmeyi temin etmez. Bunun için yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helal olmaz.” (el-Mebsût, X/155)
Elbisenin şeffaf olmasındaki ölçü, tenin rengini belli etmesidir. Dışarıdan bakıldığı zaman elbisenin altından insanın teni görünüyorsa, elbise ince de olsa, kalın da olsa böyle bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz. Bu mesele Halebî-i Sağir’de şöyle belirtilir:
Elbise altını, tenin rengini belli edecek şekilde ince olursa, bununla avret yeri örtülmüş olmaz. Fakat kalın olsa da, uzva yapışsa ve uzvun şeklini alsa (uzvun şekli görünür hâle gelse), bu durumda örtünme hasıl olduğu için men edilmemesi gerekir, namaz caiz olur.
| Halebî-i Sağır, s.141. l. Menânü’l-Celü, I/136
Mesele diğer mezheplerde de aynı şekilde ifade edilir. Mâliki mezhebinin görüşü şöyledir :
Elbise şeffaf olur, cildin rengini hemen belli ederse, bununla örtünme olmaz. Bu şekilde kılınan namazın mutlaka iade edilmesi gerekir. İnce ve dar olduğu için azanın şeklini belli eden elbiseyi giymek de mekruhtur. Çünkü bu bir şahsiyetsizlik sayılır ve selef ulemasının giyim tarzına muhalif hareket edilmiş olunur. (İbni Kudâme. el-Muğnî, I/337)
Hanbelî mezhebinin görüşü ise şu şekildedir :
Vacip olan örtünme, cildin rengini belli etmeyecek şekildeki örtünmedir. Eğer giyilen elbise cildin rengini belli edecek tarzda ince olur da bedenin beyazlık ve kırmızılığı görünürse, namaz caiz olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçekleşmiş olmaz. Şayet rengini örter de, hacmini belli ederse namaz caiz olur. Çünkü örtü kalın da olsa bundan kaçınmak mümkün değildir. (Nevevi, el-Mecmû, III/170-172)
Şafiî mezhebinin görüşü ise şöyledir :
Vacip olan, cildin rengini belli etmeyecek elbiseleri giyinmektir. İnceliğinden dolayı cildin rengini belli eden bir elbiseyi giymek caiz olmaz. Çünkü böyle bir elbise ile tesettür gerçekleşmiş olmaz. Yani, inceliğinden dolayı cildin beyazlığını veya siyahlığını gösteren elbise tesettür için kâfi gelmez. Yine, elbise kalın olsa da, dokunuşu itibariyle altından avret yerlerinin bir kısmını gösterse, yine yeterli şekilde örtünme sağlanmamış olur. Diz kapakları ve uyluklar gibi bedenin incelik ve kalınlığını belli eden bir elbise ile kılınan namaz sahihtir, çünkü tesettür sağlanmış demektir. Fakat azaları belli etmeyecek şekilde bir örtü kullanmak müstehaptır.
Bütün bu nakillerden şöyle bir neticeye varmak mümkündündür :
Kadının, yabancı erkeklerin yanında giymiş olduğu tenin rengini belli edecek ve gösterecek şekilde ince ise, bununla örtünme gerçekleşmiş olmayacağından giyilmesi caiz olmaz. Bu giyecek, bir elbise, gömlek ve etek olduğu gibi, başörtüsü ve çorap da olabilir. Fakat gerek çorap olsun, gerekse başörtüsü ve diğer giyecekler olsun kalın oluyor da, altını göstermiyorsa böyle bir elbisenin giyilmesi caizdir. Çünkü çorap ve başörtüsü ne kadar kalın olursa olsun mutlaka bacağın ve başın şeklini belli edecektir. Fakat vücudun azalarını iyice belli edecek şekilde giyilen dar pantolon ve dar gömlekle namaz sahih olsa da, bakanların dikkatini çekip tahrik edeceğinden meşru görülmez. Merhum İbn-i Âbidin de eserinde bu hususa işaret etmektedir. (Reddü’l-Muhtar, V/238)
Tesettürde Renk Ölçüsü Nedir?
Tesettürde; zevklere, zamana ve coğrafyaya göre üzerinde oynanmaz. (Bu zamanda örtülü olmak zor!, Çağa ayak uydurmak lazım!, Benim kalbim temiz!, Tesettürlü kişiler daha çok dikkat çekiyor!, Geleceğimi düşünmek zorundayım!, Henüz kendimi hazır hissetmiyorum!, Önemli olan saç dışında vücudun teşhir edilmemesi! vs. gibi bahanelerle tesettürsüzlüğe gidilmez.)
Zira Kur’an-ı Kerim, tüm insanlığa (yani Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed‘e indiği zamandan kıyamete kadar gelecek tüm insanlara) indirilmiştir ve Allahu Teala, tüm zamanları ve şartlarını bilerek Kur’an’ı indirmiştir. Bu nedenle içindeki tüm emirler, tüm zamanlarda aynen uygulanmak zorundadır. Yukarıda belirtildiği gibi örtünmenin şekli, kumaşın türü ve rengi kültürlere göre değişebilir fakat bu değişiklikler muhakkak tesettür sınırları içinde olmalıdır.
Tesettür ile İlgili Ayet ve Hadisler Nelerdir?
Tesettür konusunda en çok merak edilen sorulardan biri hiç şüphesiz “tesettür ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir?” sorusudur. Özellikle “Kur’an-ı Kerim‘de geçiyor mu?”, “Allah’ın emri mi?”, “Kesin bir hüküm var mı?” gibi insanların akıllarına takılan ve sürekli dile getirdikleri sorulardır. Bu sorulara cevap olarak tesettür ile ilgili ayetler ve tesettür ile ilgili hadisler şöyledir :
Tesettür ile ilgili ayetler :
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
| Ahzab Suresi /59. Ayet Meali
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!
| Nur Suresi / 31. Ayet Meali
Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
| Nur Suresi / 60. Ayet Meali
Tesettür ile ilgili hadis-i şerifler :
Umeys’in kızı Esma’dan şöyle nakledilmiştir :
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Hz. Aişe radıyallahu anha’nın evine girdi. Kız kardeşi Esma yanında idi. Üzerinde vücudunun her tarafını örten ve yenleri geniş bir elbise vardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce kalkıp dışarı çıktı. Hz. Aişe radıyallahu anha kız kardeşine “Buradan uzaklaş Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sende hoşlanmadığı bir şey gördü.” dedi. Hz. Esma uzaklaştı arkasından Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem içeriye girdi. Hz. Aişe radıyallahu anha niçin kalkıp gittiğini sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de elbisesinin yenini sadece parmakları görünecek şekilde ellerinin üzerine çekerek şöyle cevap verdi :
“Kız kardeşini görmedin mi? Müslüman bir kadın şurasından başkasını gösteremez.”
| Mecmeu’zzevâid nr : 4168
Bu hadis-i şerif’ten Hz. Esma’nın giydiği elbisenin bedenini örttüğünü, fakat kollarında açıklık olduğunu bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu kıyafetinden hoşlanmadığını, ellerinin üstünün parmaklara kadarda örtünmesi gerektiğini İslam alimleri anlamışlardır ve de böyle ifade etmişlerdir.
Sahabe efendilerimizden Usame b.Zeyd radıyallahu anh’in naklettiğine göre;
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Dihye’tül- Kelbi’nin kendisine hediye ettiği Mısır kumaşlarından sık dokunmuş bir elbiseyi bana giydirdi, ben de onu hanımıma giydirdim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem daha sonra bana sordu :
“Ne oldu Mısır’dan gelen elbiseyi giymiyorsun?” Dedim ki, “Ey Allah’ın Resûlü, ben onu hanımıma giydirdim.” Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki :
“Altına pijama türünden bir şey giymesini ona emreyle. Çünkü ben, o elbisenin kemiklerinin hacmini belli etmesinden korkuyorum.”
Ibn-i Abbas radıyallahu anhuma’dan şöyle nakledilmiştir :
Rasulullah aleyhissalatu vesselam, kadınlardan erkeklere benzeyenlere; erkeklerden de kadınlara benzeyenlere lanet etti.
| Buhari nr : 5751; Ebu Davud nr : 4098; Ahmet b.Hambel nr : 3149; Nesei nr : 9161
Hz. Âişe’den rivâyete göre, bir gün Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ ince bir elbise ile Allah Resulü’nün huzuruna girmişti. Rasulullah aleyhissalatu vesselam ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu :
“Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir.” Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti.
“Allah Teâlâ, ergin kadının namazını başörtüsüz kabul etmez.”
| İbn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259
Sahih-i Müslim’de sahabelerden Ebû Hureyre radıyallahu anh tarafından bir rivayette Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, giyindiği halde açık olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler. (Müslim, Libas.-125.)
Harbın oğlu Züheyr bana anlattı : “Bize Cerir Sehl’den o da babasından o da Ebu Hureyre radıyallahu anh’den nakletti. Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki : Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu :
Ateşlik iki sınıf insan var ki ben onları henüz görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamçılar olup insanları onlarla döven topluluk ve biri de bir takım kadınlar topluluğudur ki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremeyecekler. Kokusu şu kadar, şu kadar yürüme mesafesinden alındığı halde, bunlar cennetin kokusunu da bulup alamayacaklardır.
| Müslim – sahih bab: libas ve’l- zineh hadis nr.3971
Resulullah’ın Bahsettiği Giyinik Çıplaklar Kimlerdir?
Alkame bin Ebi Alkame, annesinin şöyle dediğini rivayet eder :
Abdurrahman’ın kızı Hafsa’nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe’nin huzuruna girdi. Hz. Âişe radıyallahu anha başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.
Hz. Âişe radıyallahu anhâ ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır :
Allah ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin onlar; “Baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar…” (en-Nûr, 24/31) ayeti inince, etekliklerini kesip bunlardan başörtüsü yaptılar.
Yine Safiyye binti Şeybe şöyle anlatır :
Biz Âişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettik. Hz. Âîşe dedi ki :
“Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim Nûr Suresi’nde “Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne taksınlar…” ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kız, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah’ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı.”
| Buharî, Tefsîru Sûre, 29/12; İbn Kesîr, Muhtasar, M. Alî, es-Sâbûnî, 7. Baskı, Beyrut 1402/1981, II/600
Bir başka hadis-i şerifte ise Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur :
Kadın örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker.
Allah (c.c.) her şeyi hakkı ile bilendir.